"Çatalhöyük’’ isminin komşu ilçe Çumra’dan gelen yolun burada birkaç kola ayrılmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Çatalhöyük aslında iki ayrı tepeden oluşur: M.Ö. 7400’lere tarihlenen Neolitik Çağdan kalma Doğu Höyük ve M.Ö. 6000’lere tarihlenen Kalkolitik Çağdan kalma Batı Höyük. Büyük olasılıkla, Doğu Höyük’ün zaman içinde artan nüfusu göç etmeye başlamış ve Batı Höyük de göç edilen yerlerden biri olmuştur.
Önceleri Çatalhöyük’ün dünyadaki ilk yerleşik hayatın gerçekleştiği kent olduğu düşünülüyordu. Ancak artık Çatalhöyük’ün, Ortadoğu’da buna benzer yerleşimlerin ortaya çıkmasından ve bazı bitkilerin koyun ve keçinin evcilleştirilmesinden birkaç bin yıl sonra kurulmuş olduğunu biliyoruz. Buna rağmen Çatalhöyük, barındırdığı sanat eserlerinin ve görülen sembolizmin yoğunluğu nedeniyle Doğu Akdeniz’de eşsiz bir yere sahiptir.
Çatalhöyük’teki en erken yerleşim, muhtemelen, kaynaklar yönünden zengin ovalar ve sulak alanlarca çevrelenmiş, sığ bir çöküntü alan üzerine kurulmuştur. Yerleşimin civarında, sazlıkların (binaların yapımında ve hasır üretiminde kullanılmak üzere), kuşların ve kuş yumurtalarının, yabani sığır, domuz ve geyik gibi hayvanların bolca bulunduğu tahmin edilmektedir. Kazılardan elde edilen sonuçlar, evlerin, tahıl yetiştirilen tarlaları işlerken birbirlerine yardımcı olduklarını, koyun ve keçileri yerleşmenin yakınındaki hafif yüksek alanlarda otlattığını göstermektedir. Çatalhöyük’te yaşayanların aynı zamanda Doğu Akdeniz boyunca uzun mesafeli değiş-tokuş ağları kurdukları ve Kapadokya’dan gelen obsidyen, Kızıldeniz’den gelen sepet gibi malzemelerin ticaretini yaptıkları anlaşılmaktadır.
Tarih öncesi döneme ait bir kent olan Çatalhöyük, günümüzde Orta Anadolu’da yükselen büyük bir tepe görünümündedir. Ancak bugün toprak ve otlar tarafından gizlenen bu tepe, 9000 yıldan fazla bir zaman önce 3500 ila 8000 kişinin yaşadığı bir yerleşim yeriydi. Bu yoğun nüfuslu tarım topluluğunun geliştirdiği olağanüstü sanat ve mimari anlayışı Çatalhöyük’ü dünyadaki en önemli arkeolojik alanlardan biri haline getirmiştir.
Yerel halk Çatalhöyük’ü uzun zamandır biliyor olsa da; arkeologlar, ancak 1950’li yılların sonlarında James Mellaart, David French ve meslektaşlarının Orta Anadolu’ya tarımın ve büyük yerleşmelerin izlerini araştırmaya gelmesiyle alandan haberdar oldular. Mellaart, Türkiyeli işçilerden ve bazı Türkiyeli ve uluslararası araştırmacılardan oluşan büyük bir ekiple, 1961-1965 yılları arasında Çatalhöyük’te 160 bina ortaya çıkardı. Aynı zamanda, buluntuları geniş çaplı olarak kamuoyuna duyurdu ve Çatalhöyük’ün dünya çapında tanınmasını sağladı.